Yonca Eldener

Geçmişi ve gizemi olan coğrafyaları yazıyorum


Yorum bırakın

Göbeklitepe’de kadının adı yok

http://724kultursanat.com/author/sayim-cinar/Yonca Eldener, Yedi Uyananlar kitabında kadına şiddeti sorguluyor. Yonca Eldener’in ilk romanı Göbeklitepe Muhafızı. Yazar, Göbeklitepe konusunda uzmanlık derecesinde bilgiye sahip. Göbeklitepe kazılarında kadına dair izlerin çıkmaması, Yonca Eldener’i son romanında bu konuda yolculuğa çıkarmış. 
Göbeklitepe’de kadının adı yok. Göbeklitepe Muhafızı romanının yazarı Yonca Eldener…

Yonca Eldener, insanlık tarihini yeniden ele alınmasına neden olan bu tarihi merkezde kadına dair neredeyse hiç sembol çıkmaması üzerine son romanında merceğini bu meseleye çevirmiş.

Yonca Eldener’in son romanı Yedi Uyananlar, erkek şiddetinin sebepleri üzerinde düşünen, sonu sürprizlerle dolu bir tarihi macera.

10 bin yıl önce kadına bakış

İnsanlık tarihi hakkında bilinenleri derinden sarsan, yerleşik tarih anlayışını ve bilgilerini değiştiren ve dinler tarihini sorgulatan Göbeklitepe’nin inşaası Milat’tan önce 10 bin yılına dek uzanıyor.

Urfa sınırları içinde yer alan bu tarihi merkez, dünyanın en eski ve en büyük ibadet merkezi olarak biliniyor.

Bu omurga bilgilerden sonra Yonca Eldener, ortaya öyle bir soruyu bırakıyor ki, Göbeklitepe merkezinde insanlık tarihi açısından o soruya cevap bulmak şart oluyor.

Göbeklitepe Muhafızı romanı ile ilgili Sayım Çınar, Yonca Eledener ile sohbet etti.

Sıla’ya şiddet meselesi, Göbeklitepe ve Yedi Uyananlar

Göbeklitepe’de kadının adı yok. Göbeklitepe’de neden kadının adı yok?

Göbeklitepe Muhafızı ve Yedi Uyananlar kitabıyla ilgili daha önce kendisi ile söyleşi yapmıştık.

Ama bu kez tam da gündemde şarkıcı Sıla ile Ahmet Kural meselesi varken, Yonca Eldener’in sorusu daha da anlam kazanıyor.

Yedi Uyananlar, bu soru üzerinde derin derin düşünmemize neden oluyor.

Yonca Eldener, Yedi Uyananlar’da kadına şiddeti sorguluyor

Yedi Uyananlar’da Özgecan Aslan var

Sayım Çınar – Erkek şiddeti yine gündemimize girdi ve Sıla’nın Ahmet Kural’a açtığı dava gündeme bomba gibi düştü. Son romanınız Yedi Uyananlar’da Tarsus’ta katledilen Özgecan Aslan’dan da bahsediyorsunuz. Erkek şiddeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yonca Elneder – Hayatımızda şiddet sıradanlaşacak kadar yoğun. Yedi Uyananlar, erkek şiddetinin kökenleri üzerine düşünerek yazdığım bir tarihi macera. Şiddet elbette çok boyutlu ve hepimizin bildiği kültürel ve psikolojik nedenleri var.

Ancak ben son romanım için pek gündeme gelmeyen genetik nedenleri de ayrıca araştırdım.

Bir gen var mesela, bu gene sahip bir erkeğin tecavüz suçu işleme olasılığı tam 44 kat artıyor. Yani kaderimiz genlerimizdir meselesi.

Gündeme gelmemesinin bir nedeni bu çalışmaların daha çok yeni olması. Bir diğeri de genetik faktörlerin işi iyice içinden çıkılmaz hale getirebilecek olması.

Şiddet uygulayan kişilerin genetik yapısı suça meyil teşkil ediyorsa ne yapacağız mesela? “Adamın doğası bu” demek suça gerekçe mi yaratacak, önlenmesi için bize yol mu gösterecek?

Göbeklitepe’de eşitlik nasıl bozuldu

Sayım Çınar – Okuyucu sizi Göbeklitepe Muhafızı ile tanıdı. Bu konuya nasıl yöneldiniz?

Yonca Eldener – Göbeklitepe’de de kadının adı yok! Şaka bir yana Göbeklitepe benim sorularımın çıkış noktası.

Burası tarihin sıfır noktası ise eşitlik nasıl bozuldu konusunu buradan daha güzel tartışacak yer olamaz benim için.

Bu açıdan bakınca Göbeklitepe toplumsal cinsiyet konusunu düşünmek için de eşsiz bir yer. Mesela neden Göbeklitepe’den sadece tek bir adet kadın tasviri çıktığını soruyorum. 

Belki bazı heykelciklerin cinsiyeti tespit edilemediği için henüz kadın denemiyor ancak yine de onlarca parça çıktı kazılardan. Bunca kabartma, heykel, heykelcik ve taş parçanın üzerindeki bezemelerde dişi yok ise konuşmaya değmez mi?

Göbeklitepe kazılarında kadına dair bulunan tek iz

Kazılarda kadına dair çıkan tek parça

Sayım Çınar – Göbeklitepe’den kadına ait hiç sembol çıkmadı mı? Bu çok ilginç. Sizce neden?

Yonca Eldener – Belki ilerleyen dönemlerde çıkacak. Burada yok denen her şey yeni buluntularla değişiveriyor. Yine de burada şimdiye kadar kadına ait olduğu tespit edilen tek parça var. 

Bir taş levhanın üzerine kazınmış, çömelir vaziyette bir kadın grafitisi… Doğum yaptığı düşünülüyor. Büyük olasılıkla bulunduğu Aslanlı yapının orijinal bir parçası değil ve oraya sonradan konmuş.

Kadın sembollerinin eksikliği Göbeklitepe’nin merhum kazı başkanı arkeolog Klaus Schmidt’in de dikkatini çekmişti. Kitabında Göbeklitepe’nin ölü gömme alanı olabileceği üzerinde durmuştu ve belki ölüm kadınla sembolize edilmiyor diye düşünmüştü. Tabii Göbeklitepe’nin ölü gömme alanı olduğu savını destekleyecek bulgu yok.

O zaman neden Göbeklitepe’de kadının adı yok? Elinde sadece çakıl taşıyla altı tonluk dikilitaşları dikecek kadar önemli bir yer inşa et ve kadına dair bir iz koyma.

Bu toplum bize bu hareketiyle ne söyler?  Bu taş çağında kadınların toplumda önemli bir rol oynamadığı anlamına gelmez. Latmos gibi Batı Anadolu’da bu çağdaki kaya resimlerinde kadın betimleri var.

Ancak Göbeklitepe’de kadına dair iz olmaması bir yorumlamamız gereken bir anlam içerir. Henüz araştırmaların çok başında olunduğu için bu konu bir kenarda duruyor. Ama sıra bu soruya gelecek diye düşünüyorum.

YEDİ UYANANLAR HAKKINDA TANITIM YAZISINI BURAYI TIKLAYARAK OKUYABİLİRSİNİZ

Tanrıça, kadın demek değildir

Sayım Çınar – Sorun bu kadar eski mi yani? Daha taş çağında erkek egemen bir topluluk mu vardı?

Yonca Eldener – Bunun cevabını bilmiyorum. Ama bu sorulması gereken bir soru. Biliyorsun Çatalhöyük’te bulunan ve Ana Tanrıça olduğu düşünülen kadın heykelcikler dünya çapında ünlü.

Hele Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki oturur vaziyette iri göğüslü meşhur Tanrıçayı hepimiz tanıyoruz. Feministler buraya gelip Ana Tanrıça’nın hüküm sürdüğü Altın Çağı anıyorlar ve kutluyorlardı.

Şimdilerle bu iri göğüslü kadın heykellerin sadece yaşı ilerlemiş kadın figürleri olabileceği konuşuluyor. Çatalhöyük’teki Ana Tanrıça denilen heykelciklerin Tanrıça olduğu varsayımı biraz temelsizdi belki.

Tabii  Zeus tipi hakim bir Ana Tanrıça’ya inanıldığı bir dönem var.

Anadolu’da MÖ 1000’lerde Friglerin Ana Tanrıça’sı Matar – ki sonra Kibele olacak- bir Ana Tanrıçaydı.

Ancak Tanrıça kadın demek değil ve Tanrıçaya tapanların olması onların anaerkil bir toplum olduğunu göstermiyor.

Ve soyun anneden geçtiği toplumlarda kadınların yönetimde bulunmadığı örnekler bulunuyor. Belki eşitliğe ve cinsiyet rollerini anlamaya çalıştığımız bakış doğru değil.

Her ne olursa olsun eşitsizliğe olan isyanımız büyük. Bir dönem kadının çağı olmalı fikrine inanmak ihtiyacındayız çünkü adaletsizlik çok ciddi boyutta ve ne yazık ki evrensel.

Yonca Eldener, Göbeklitepe’da kadının adı yok. Neden? diye soruyor.

Erkek şiddetine dair kitaplar

Sayım Çınar  – Yedi Uyananlar’da Tarsus tarihine ve burada doğmuş antik bir gizem dini olan Mitra’ya nöroloji, psikoloji ve mitolojiye dair ciddi bilgiler yer alıyor kitapta… 

Erkek şiddetini bu çerçevede nasıl ele aldınız? Bu kitabı yazarken ciddi derecede kitap da okumuşsunuzdur. Erkek şiddeti konusunda sizi en çok hangi kitaplar etkiledi, bu romanı yazarken?

Yonca Eldener – “Ana Tanrıça’nın İzinde, Anadolu Kybele Kültü” adlı kitaba bayıldım. Gerçekten de Ana Tanrıçaya tapılan bir dönem var mıydı, yoksa böyle bir dönemin özlemi üzerine hikayeler mi uyduruyoruz konusunu bilimsel bir bakışla inceliyor.

Ve “The Essential Difference” ile “Kadın Beyni” kitaplarına bayıldım. Empati ve eril-dişi beyin üzerine yazılmış çok güzel kitaplar.

Erkek şiddetini nasıl ele aldığıma gelince, şiddetin psikolojik, kültürel ve biyolojik kökenlerini Mitra dinine ait bir boğa öldürme sahnesi çerçevesinde işledim.

Bu kadar anlatmakla yetinelim ve kitabın sürprizlerini bozmayalım.

Yonca Eldener, Yedi Uyananlar adlı romanında kadim bir yolculuktan günümüze kadına şiddeti ele alıyor

Elmanın öbür yarısı yok sayılamaz

Sayım Çınar – Halen kadına şiddet ve kadın cinayetleri en üst noktada devam ediyor… Sizce dünya bu konuda daha iyiye mi yoksa kötüye mi gidecek?

Yonca Eldener – Son dönemde Hollywood filmlerinde baş rollerde kadınlar ve zenciler görüyoruz. Bu ihtiyaca cevap mıdır, ihtiyaç yaratmak mıdır orasını biz bilemeyiz.

Sinema endüstrisi bizlere toplumsal doğrular empoze ediyor ve şu an ötekileştirilenlerin sesinin daha çok duyurulacağı bir dönem geliyor gibi.

Bu yüzden kadının sesini daha çok duyacağımız bir döneme girdiğimizi hissediyorum. Zaten de böyle gidemez öyle değil mi? Bir elmanın diğer yarısı daha ne kadar yok sayılabilir ki.

Etiketler: 


Yorum bırakın

Cumhuriyet Kitap Eki – Röportaj

http://www.altinkitaplar.com.tr/haber/cumhuriyet-kitap-gobekli-tepe-muhafizina-tam-not-verdi/

Cumhuriyet Gazetesi - Kitap Eki - Kasım 2014

Cumhuriyet Gazetesi – Kitap Eki – Kasım 2014

Yonca Eldener’in ilk romanı Göbeklitepe Muhafızı Okurlar yıllardır aynı kısırdöngü içinde dönedursun, sinemanın ilk filmleri gibi ilk romanlar arasında da gözden kaçırılmayacak isimler, kalemler var. Yonca Eldener’in “Göbeklitepe Muhafızı” romanı da bunlardan biri.  Bahar KAŞTAN

Yonca Eldener, aslında pazarlama alanında yöneticilik yapıyor ama belli ki beyninde güçlü bir hayal dünyası, kalbinde de derin bir araştırma aşkı var. Bir macera romanı olarak okura sunulan Göbeklitepe Muhafızı, adından da anlaşılacağı üzere okuru Göbeklitepe’nin tüm bilinmezlerine çekiyor. Malum oradaki kazılar son yıllarda çok konuşulan konular arasındaydı ama Göbeklitepe’ye dair bilgimiz hep eksik kaldı. İşte Eldener de bu macera romanının içinde okurunu yormadan verdiği bilgilerle Göbeklitepe’deki gizeme, kadim dinlerin sırlarına dikkat çekiyor.

ANSİKLOPEDİ OKUR GİBİ… Milas’taki son Musevi olan bilgisayar korsanı Kâmil, dilbilimci annesi Eren’i defnettikten sonra Harranlı İbrahim’in evlerini satın almak için yüksek fiyattaki teklifiyle karşılaşır. Milas’ta kimsesi kalmayan Kâmil ise teklifi kabul eder. Fakat Harranlı İbrahim, Kâmil’le görüşmesinin ardından öldürülür. Tek zanlı ise Kâmil’dir. Şartlı salıverilen Kâmil, Harranlı İbrahim’in gerçekte kim olduğunu araştırırken annesi ve İbrahim’in tanıştığını öğrenir… Öte yandan İbrahim’in avukat kızı Ada da babasını öldürenlerin kim olduğunu öğrenmeye çalışırken kendini Kâmil’in peşinden Milas’ta bulur. Kâmil annesinin İbrahim’le olan bağını çözmek içinse annesinin araştırmalarının içinde, Karca dilinin şifreleri arasında kaybolmuştur. Sırlar onu ve Ada’yı dünyanın ilk mabedi olan Göbeklitepe’ye çıkarır… Annesinin izinden giden Kâmil, bu topraklarda köklerini bulurken Ada ise kanunun vicdana kavuştuğu noktada hayatı bir kez daha sorgulayacaktır… Eldener, Göbeklitepe Muhafızı roma Göbeklitepe olunca hikâyenin dinler tarihinden kopuk bir şekilde kurgulanması da düşünülemezdi. İşte bu noktada yazarın kıvrak zekâsı ve araştırmacı yapısı bir kez daha kendini gösteriyor ve Hanifilikten Sabiiliğe, Yahudilikten Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa kadar pek çok inanç arasındaki bağlara tanık oluyorsunuz. Dahası hiçbirimizin diğerinden farkının kalmadığı bu topraklarda geçmişe, dinlere, insanlığa, dair bir farkındalık kazanabiliyorsunuz…

ARAŞTIRMA İÇEREN ROMAN İlk romanlarda gördüğümüz bazı hatalardan da tamamen arındırılmış olan Göbeklitepe Muhafızı belli ki iyi bir kalemin elinden çıkmanın yanı sıra sıkı bir editörün de süzgecinden geçmiş, bilgiler yerli yerinde bir şekilde kurgunun içine oturtulmuş. Böylesine araştırma içeren bir romanda bir hata olmaması da bunun bir göstergesi olsa gerek… Yonca Eldener romanını kaleme alırken belli ki derinlemesine araştırmalar da yapmış. Gerek Milas’taki gerekse Göbeklitepe’deki mekânsal zenginliği okura ustaca aktaran yazar, arkeoloji ve dinler tarihine dair de pek çok bilgi sunuyor okura. Tüm bu kurgu içinde soluksuz bir maceraya derinlemesine dalan okur da ansiklopedi okur gibi değil, kendini yormadan keyifle sürüyor insanlığın geçmişte bıraktığı izlerini. Tabii hikâyenin geçtiği bölge Anadolu’nun en derin ve kadim sırlarının fısıldandığı, gizemli inançlarla tek tanrılı dinlerin harmanlandığı, ehil olmayanlara kapalı olan sırların saklandığı ve insanlık tarihinin baştan yazıldığı bir mabet olan

Dileriz artık okurlarımız yeni isimlere de kapılarını açar ve dileriz Dan Brown’ın Cehennem romanını okuyup Yerebatan Sarnıcı’nı ziyarete gelenler gibi Göbeklitepe Muhafızı’nı okuyanlarla da Göbeklitepe’ye ziyaret eder ve bu eşsiz hava daha bir derin solunur… Ama tabii böyle eşsiz bir tarihi alanı ziyarete giden okurlar için topuklu ayakkabılarını çıkarıp tarihi eserleri ezmeden gezmeleri gerektiği konusunda da uyarımı yapmadan geçemem.

Göbeklitepe Muhafızı/ Yonca Eldener/ Altın Kitaplar/ 352 s. Yonca Eldener

S A Y F A 3 8 n 1 3 K A S I M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1291

 

Ahmet Hakan’ın Köşe Yazısı @Hürriyet – Kasım 2014

Yorum bırakın

Slide05