Yonca Eldener

Geçmişi ve gizemi olan coğrafyaları yazıyorum


Yorum bırakın

Şehrin kalbi romanın kalbi – Hürriyet Kelebek

18 Ocak 2022 : https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sayim-cinar/sehrin-kalbi-romanin-kalbi-41983996

Sayım Çınar
Sayım Çınar – Röportaj
Hürriyet Kelebek

“İstanbul’un Hayaletleri”, kalbinde şehri taşıyan, hızlı ve sürükleyici bir macera romanı. Kuyumculuğun kalbi Çuhacı Han’dan Şerefiye Sarnıcı’na, Valens Su Kemeri’nden Çatladıkapı’daki Bizans’ın efsanevi sarayı Bukoleon’a birçok eşsiz mekânda geçen olaylarla örülü. Tarihi gizemle buluşturmayı seven yazar Yonca Eldener yeni romanını Sayım Çınar’a anlattı.

“İstanbul’un Hayaletleri” gizem, macera ve İstanbul’u birleştiren, temposu yüksek bir roman. Kitabı yazma kararını nasıl aldınız, yazım aşaması ne kadar sürdü, buradan başlayalım.

– Üç yılda tamamlandı. Başka bir fikir üzerinde çalışıyordum ve okumalara başlamıştım. Bir gün bana kuruluşundan bugüne İstanbul’un tarihini anlatan bir kitap hediye geldi ve akşam yatmadan önce kitabın kapağını kaldırdım. Kaldırış o kaldırış. İstanbul’a öyle bir daldım ki, çalışıyor olduğum fikri kenara koyup “İstanbul’un Hayaletleri”ni yazdım.

◊ İstanbul göç alan, her gün değişen bir şehir. Bu yoğun insan trafiğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Edebiyatınıza nasıl bir etkisi oldu? Şehrin hayaletleri deyince aklınıza ne geliyor?

– Şehrin hayaletleri deyince aklıma etrafımızda olan ama bakmadan geçtiğimiz, toplumun en alttakileri ve gelir düzeyine bakmaksızın tüm kimliğini gizleyen kesimler geliyor. Böyle bakınca İstanbul’un kalbinde onlarca hayalet geziyor. Son dönemde en gözüme çarpanlar yabancı göçmenler. Gençler gruplar halinde geziyor ve turistlerin arasına karışıyorlar. İşporta tezgâhı açan, hatta dükkân açanlara rastlıyorum. Kentin içinde küçük gettolar oluşmuş durumda. İstanbul’a başka kentlerden göçenler konusu ise onlarca yıllık bir olgu. Böyle bir devinimden her türlü sanatsal yapıtın çıkması doğal. Ben de bir yazar olarak üç imparatorluğun başkentinde, binbir milleti ve her kesimden insanı bir arada görmekten büyük heyecan duyuyorum.

Şehrin kalbi  romanın kalbi

İSTANBUL’UN TÜNELLERİ İLGİMİ ÇEKTİ

◊ Her kitabınızda tarihi mekanları, mitleri kullanıyorsunuz. Bu kitapta hangi tarihsel mekanlardan ve hikayelerden faydalandınız?

– Kuyumculuğun kalbi Çuhacı Han’dan Şerefiye Sarnıcı’na, Valens Su Kemeri’nden Çatladıkapı’daki Bizans’ın efsanevi sarayı Bukoleon’a birçok eşsiz mekânda geçen olayları anlatıyorum. Ancak romanda sadece yüzeydeki yapıları değil, su tünellerini ve sarnıçları da içine alan bir dehliz turuna çıkıyoruz. Antik tüneller ve sarnıçlarla ilgili efsane çok. Bu tünellerin Kınalıada’ya çıktığından içindeki hazinelere kadar onlarca şehir efsanesi var. Bu efsaneleri romanıma katmaktan büyük keyif aldım.

◊ Kitap bir parti sahnesiyle açılıyor. Her gün İstanbul’un gizli köşelerinde tuhaf buluşmalar olduğunu biliyoruz. Kitabın ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek?

– Romanın açılışında kahramanımız çok sınırlı sayıda davetlinin alındığı bir yeraltı partisinde. Gelenler iki saat öncesine kadar partinin yerini bilmiyor. İlk sahne, partinin verildiği yer olan Bizans’ın Büyük Sarayı’nın bugün yeraltında kalan bölümünde başlıyor. Paris’teki yer altı mezarlarında verilen yasak bir maskeli balodan ilham aldım. Kitaplarımı her zaman bir yazarın notu bölümüyle bitiririm. Gerçek mekanları ve tarihi bilgileri kullandığım için romandaki kurgu olan noktaları özellikle açıklarım. Çünkü okuyucu yazdığım her şeyi gerçekten yaşanmış kabul edebiliyor. Ya da tam tersi kurgu sandığı bir olayın gerçek olduğunu bilemez.

Şehrin kalbi  romanın kalbi

HER BİNANIN ALTI KAFE OLMADAN DA ŞEHRİ SEVEBİLMELİYİZ

Göbeklitepe’yi kurgu romanının merkezine alan belki de ilk yazarsınız. Türk okuyucusu kendi dilindeki yazarların gizem hikayelerini ne kadar okuyor?
– Evet, Göbeklitepe’yi Türkiye’de bir romanda ilk ben yazdım. Ahmet Ümit gibi yazarlar bu önyargıyı kırarak bize yol açtı bence. Bu tarz bir roman yazmak aslında iki roman yazmaya bedel. Bir insan hikayesi yazıyorsunuz, bir de araştırma yapması çok meşakkatli bir arka plan yaratıyorsunuz. Bu nedenle bu türün yazarları çok kolay çıkmıyor. Kitapların kalitesi artığı sürece okur Türk yazarları tercih eder.

◊ Romanı yazarken ne gibi okumalar ve seyahatler yaptınız, hikâyenin entelektüel altyapısını kurarken nasıl bir çalışma yürüttünüz?
– Kitabın arka planında Leonardo da Vinci ve Mimar Sinan yer alıyor. Romanda “İstanbul’da Rönesans başlatmak mümkün mü? sorusu soruluyor ve Rönesans’ı yaratan şartları oluşturmak ve büyük ustalar yetiştirmek için Kapalıçarşı’ya gözünü diken bir Türk zengini anlatılıyor. Ben aynı dönemde yaşadıkları için, da Vinci ve Mimar Sinan’ı aldım. Tabii yaratıcılık deyince Kapalıçarşı’nın mücevher ustalarını da anlatmak şarttı. Çuhacı Han’da tecrübelerini paylaşan mücevher ustalarına teşekkür borçluyum.
◊ Peki İstanbullular İstanbul’un zenginliklerinin ne kadar farkında?
– Çok farkında değil. Şehrin zenginliklerine artan bir ilgi var ancak eski mahallelerin ilgi çekmesi için illa soylulaştırılması gerekiyor. Her binanın altı kafe olmadan da şehri sevebilmeliyiz. Balat’ta bazı duvarlar selfie çekmek için dekor haline getirilmiş. Bunu hiç sahici bulmuyorum.

SAVAŞ ÖZBEY’İN HABER İÇİN SOKAKTA YATMASI İLGİMİ ÇEKTİ

◊ Savaş Özbey’in evsizleri konu edinen yazı dizisinin ilham kaynaklarınızdan oldu…

– Romanımda evsizler olmazsa olmazdı. Bu nedenle işe şehrin bu en korunaksız ve kırılgan kesimi hakkında yapılan araştırmaları okuyarak başlamak istedim. O esnada Savaş Özbey’in dosyası dikkatimi çekti. Dosya çok güzeldi, gerçekten sokaklarda yatarak ve evsizlerin arasına karışarak yazılmıştı. Roman ilerledikçe bir gazetecinin yazı dizisi hazırlamak için sokaklarda uyuması fikri de çok hoşuma gitti ve buna yer verdim.


Yorum bırakın

Yonca Eldener Göbeklitepe Göbeklitepe Muhafızı kitabını anlattı

Yonca Eldener Göbeklitepe’yi merkezine alan müthiş bir romana imza attı ve kitap kısa sürede 9. baskıya ulaştı. Yazarla Göbeklitepe’in önemini, tarihin edebiyatla buluşma hikayesini konuştuk.
— Şurada oku www.medyatava.com/haber/yonca-eldener-gobeklitepe-gobeklitepe-muhafizi-kitabini-anlatti_205205


Yorum bırakın

Göbekli Tepe insana dair bir sorudur – Akşam Kitap – 13 Haz 2015

Yonca Eldener röportaj

“Göbekli Tepe Muhafızı” raflarda yerini aldı. Kitabın yazarın Yonca Eldener ile edebiyata, arkeolojiye, Anadolu’nun gizemlerine dair zengin bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Sizce Göbeklitepe niye önemli?

Göbekli Tepe dünyanın en eski tapınaklarının bulunduğu bir ibadet merkezi. Bu kadar eski ve benzeri olmayan bir yerle ilgili doğal olarak birçok tez üretiliyor. Bunlar bence çok doğal çünkü burası hepimizin ilgisini çekiyor ve hayal gücünü sonuna kadar zoIMG_0501rluyor. Neden bu konuda roman yazdığımı soranlara bunun neden Mısır Piramitleri dikkatinizi çekti sorusuna benzediğini söylüyorum. Aslında Göbekli Tepe’nin yaşını belirledikleri karbon ölçümleri de sorunlu olabiliyor ve bu ölçümler ciddi sapmalar gösterebiliyor. Ancak benim için önemli olan, Göbekli Tepe’nin insanlık için ne ifade ettiğini anlamak. Romanın ana fikrini oturttuğum yer için tam tarihin o kadar da önemi yok. Göbekli Tepe insana dair bir sorudur. Nereden başladığımızı sormak ve günümüz medeniyeti hakkında durup düşünmek için bulunmaz bir yer.

Romanınızı nasıl tarif ediyorsunuz?
Bu romanı tek bir tarifle anlatmak mümkün değil çünkü çok katmanlı. Üst katmanda büyük bir kovalamaca cereyan ediyor. Ege’nin beyaz mermer sütunlarından Doğu’nun acı sarı kireç taşı revaklarına uzanan bir macera. Orta katmanda ise tarih, arkeoloji, dil bilim, dinler tarihi ve teknolojiye dair bilgilerin olduğu arka plan kurguya eşlik ediyor. En altta ise sembollerle ve kadim öğretilerle bezenmiş en derin katman var.  Bu ruhumu kattığım kısım. Romanın en övgü aldığı grup, en alttaki katmanı okuyanlar oldu. Aramızda müthiş bir iletişim kuruldu.

DETAYLAR SİZİ ETKİLEYECEK

Gerçek mekânlar romana egzotizm katmış. Bodrum, Milas, Urfa, Göbekli Tepe… Gördüğünüz yerleri roman için mi gezdiniz? En çok nereden etkilendiniz?
Roman için özel olarak gittiğim yerler oldu ancak daha çok önceden gittiğim yerler hafızamdan kalemime döküldü.  Gezerken farkında olmadığım detaylar yazarken su yüzüne çıktı. Fiziksel olarak bir yere gitmek beş duyuma birden hitap ediyor. Sokakların sesi, hava, kokular, insanlar bir bütün olarak bende iz bırakıyor. Milas bu yüzden romanımda var. Gezdiğim birbirinden güzel coğrafyalar arasından seçim yapamayabilirim ancak aklımda çok yer eden anlar var. Urfa 58 Meydanı’nda sövelere konmuş güvercinleri unutmuyorum örneğin.  Ve Milas’a 10 yıl önce ilk gittiğimde pazarda satılan Ege otlarını…


Yorum bırakın

Cumhuriyet Kitap Eki – Röportaj

http://www.altinkitaplar.com.tr/haber/cumhuriyet-kitap-gobekli-tepe-muhafizina-tam-not-verdi/

Cumhuriyet Gazetesi - Kitap Eki - Kasım 2014

Cumhuriyet Gazetesi – Kitap Eki – Kasım 2014

Yonca Eldener’in ilk romanı Göbeklitepe Muhafızı Okurlar yıllardır aynı kısırdöngü içinde dönedursun, sinemanın ilk filmleri gibi ilk romanlar arasında da gözden kaçırılmayacak isimler, kalemler var. Yonca Eldener’in “Göbeklitepe Muhafızı” romanı da bunlardan biri.  Bahar KAŞTAN

Yonca Eldener, aslında pazarlama alanında yöneticilik yapıyor ama belli ki beyninde güçlü bir hayal dünyası, kalbinde de derin bir araştırma aşkı var. Bir macera romanı olarak okura sunulan Göbeklitepe Muhafızı, adından da anlaşılacağı üzere okuru Göbeklitepe’nin tüm bilinmezlerine çekiyor. Malum oradaki kazılar son yıllarda çok konuşulan konular arasındaydı ama Göbeklitepe’ye dair bilgimiz hep eksik kaldı. İşte Eldener de bu macera romanının içinde okurunu yormadan verdiği bilgilerle Göbeklitepe’deki gizeme, kadim dinlerin sırlarına dikkat çekiyor.

ANSİKLOPEDİ OKUR GİBİ… Milas’taki son Musevi olan bilgisayar korsanı Kâmil, dilbilimci annesi Eren’i defnettikten sonra Harranlı İbrahim’in evlerini satın almak için yüksek fiyattaki teklifiyle karşılaşır. Milas’ta kimsesi kalmayan Kâmil ise teklifi kabul eder. Fakat Harranlı İbrahim, Kâmil’le görüşmesinin ardından öldürülür. Tek zanlı ise Kâmil’dir. Şartlı salıverilen Kâmil, Harranlı İbrahim’in gerçekte kim olduğunu araştırırken annesi ve İbrahim’in tanıştığını öğrenir… Öte yandan İbrahim’in avukat kızı Ada da babasını öldürenlerin kim olduğunu öğrenmeye çalışırken kendini Kâmil’in peşinden Milas’ta bulur. Kâmil annesinin İbrahim’le olan bağını çözmek içinse annesinin araştırmalarının içinde, Karca dilinin şifreleri arasında kaybolmuştur. Sırlar onu ve Ada’yı dünyanın ilk mabedi olan Göbeklitepe’ye çıkarır… Annesinin izinden giden Kâmil, bu topraklarda köklerini bulurken Ada ise kanunun vicdana kavuştuğu noktada hayatı bir kez daha sorgulayacaktır… Eldener, Göbeklitepe Muhafızı roma Göbeklitepe olunca hikâyenin dinler tarihinden kopuk bir şekilde kurgulanması da düşünülemezdi. İşte bu noktada yazarın kıvrak zekâsı ve araştırmacı yapısı bir kez daha kendini gösteriyor ve Hanifilikten Sabiiliğe, Yahudilikten Hıristiyanlığa ve Müslümanlığa kadar pek çok inanç arasındaki bağlara tanık oluyorsunuz. Dahası hiçbirimizin diğerinden farkının kalmadığı bu topraklarda geçmişe, dinlere, insanlığa, dair bir farkındalık kazanabiliyorsunuz…

ARAŞTIRMA İÇEREN ROMAN İlk romanlarda gördüğümüz bazı hatalardan da tamamen arındırılmış olan Göbeklitepe Muhafızı belli ki iyi bir kalemin elinden çıkmanın yanı sıra sıkı bir editörün de süzgecinden geçmiş, bilgiler yerli yerinde bir şekilde kurgunun içine oturtulmuş. Böylesine araştırma içeren bir romanda bir hata olmaması da bunun bir göstergesi olsa gerek… Yonca Eldener romanını kaleme alırken belli ki derinlemesine araştırmalar da yapmış. Gerek Milas’taki gerekse Göbeklitepe’deki mekânsal zenginliği okura ustaca aktaran yazar, arkeoloji ve dinler tarihine dair de pek çok bilgi sunuyor okura. Tüm bu kurgu içinde soluksuz bir maceraya derinlemesine dalan okur da ansiklopedi okur gibi değil, kendini yormadan keyifle sürüyor insanlığın geçmişte bıraktığı izlerini. Tabii hikâyenin geçtiği bölge Anadolu’nun en derin ve kadim sırlarının fısıldandığı, gizemli inançlarla tek tanrılı dinlerin harmanlandığı, ehil olmayanlara kapalı olan sırların saklandığı ve insanlık tarihinin baştan yazıldığı bir mabet olan

Dileriz artık okurlarımız yeni isimlere de kapılarını açar ve dileriz Dan Brown’ın Cehennem romanını okuyup Yerebatan Sarnıcı’nı ziyarete gelenler gibi Göbeklitepe Muhafızı’nı okuyanlarla da Göbeklitepe’ye ziyaret eder ve bu eşsiz hava daha bir derin solunur… Ama tabii böyle eşsiz bir tarihi alanı ziyarete giden okurlar için topuklu ayakkabılarını çıkarıp tarihi eserleri ezmeden gezmeleri gerektiği konusunda da uyarımı yapmadan geçemem.

Göbeklitepe Muhafızı/ Yonca Eldener/ Altın Kitaplar/ 352 s. Yonca Eldener

S A Y F A 3 8 n 1 3 K A S I M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1291

 


Yorum bırakın

Zalimdi ama tarihe geçti: Kral Mausolos

Göbekli Tepe Muhafızı – 22. Bölüm

“Hekatomnos Sülalesi çok zengindi ve Pers idaresi altında satraplık yapmışlardı. En önemli kralı Mausolos’tu,” dedi rehber. “Halikarnas’ı o başkent yapmıştı. Karya da en ihtişamlı günlerini onun zamanında yaşamıştı. Ancak çok zalimdi. Bu yüzden halk ondan fazlasıyla şikâyetçiydi. Mausolos, kız kardeşi Artemisia ile evlenmişti. Mozoleyi yaptırmak için hazineyi tamtakır bırakmış, yüzlerce işçiyi telef etmişti. Ama çok erken ölünce mezarının bittiğini görememişti.”

Gruptan yaşlı bir kadın, “Bu dünya kimseye kalmaz diye boşuna dememişler yani!” dedi.Slide08

“Öyle ama hikayesi acıklı da olsa mozole insanlığın zihninde her zaman yer etti. Artemisia parası kalmadığı halde ölümünden sonra mozolenin tamamlatabilmişti, çünkü dönemin en ünlü heykeltıraşları işi bırakmaya kıyamamışlardı. Eserin büyüsüne kapılıp parasız çalışmışlardı. Sodra Dağı’nın süt gibi beyaz mermerleri bu sayede ustaların elinde eşi benzeri görülmemiş heykellere dönüşmüştü. Parasız çalışan heykeltıraşlar da, mozolenin yapımında ölen işçiler de, Mausolos’un hırsları da unutuldu. Ancak mozole, Rodos Şövalyeleri talan edene kadar 1500 yıl ayakta kaldı ve onu görenleri kendine hayran bıraktı.”

Yaşlı kadın, “Anıtlara bakarken sadece ihtişamını görüyoruz,” dedi. “Halbuki halk yaparken telef olmuş, bakarken de hayran,” deyince herkes gülmeye başladı.

Rehber, “Yapıların ihtişamı iktidarın gücünü gösteriyor,” dedi. “Mausolos kendini tanrı ilan ettiği için mezarı da kutsal sayılıyor tabii. Çok kişi telef olmuş olmasına ama adam da dünyada iz bırakmış. Dünyanın 7 Harikası’ndan birini yaptırınca tarihe geçiyorsun elbette. Üstelik anıtmezarlara verilen mozole adı Mausolos’un adından geliyor. Tam tarihe geçmiş yani!” dedi ve devam etti. “Ama hikaye bununla da bitmiyor. Rodos Şövalyeleri talan etmek için mezar odasını açtıktan sonra hava kararınca sonra geliriz diye ayrılmışlar. Geri geldiklerinde onlardan önce başka talancıların mezar odasından ne var ne yok götürdüklerini görünce yaşadıkları hayal kırıklığını tahmin edebiliyor musunuz?”… 


Yorum bırakın

Kadim sırlar sonsuza dek gizli kalacak – Akşam.com.tr

http://www.aksam.com.tr/kitap/kadim-sirlar-sonsuza-kadar-gizli-kalacak/haber-352023

Kadim sırlar sonsuza kadar gizli kalacak

07 Kasım 2014 Cuma
Kadim sırlar sonsuza kadar gizli kalacak

Yonca Eldener ilk romanı ‘Göbekli Tepe Muhafızı’ ile okurunu soluksuz bir maceranın içine çekerken bir yandan da kadim dinlerin bilinmezliğine doğru bir yolculuğa çıkartıyor.

Bahar Kaştan
ipekbaysan@hotmail.com

“Dilbilimci annesini Milas Musevi Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlayan Kamil’in hayatı, hiç tanımadığı Harranlı bir adamın, evini satın almak istemesiyle alt üst olur. Milas yakınlarında cesedi bulunan adamın konuştuğu son kişi Kamil’dir ve o daha annesinin yasını tutarken kendini bir anda cinayet zanlısı olarak nezarette bulur. Şartlı salıverilmesinin ardından gerçeğin peşine düşen Kamil, loş odasında adeta bir mabede girercesine açtığı bilgisayarının önüne döktüğü şifreleri çözdükçe yolu, binlerce yıl önce Afrika’nın ortasında nurlanan insanoğlunun dönüşüm hikâyesinin yazıldığı Göbekli Tepe’ye çıkar.  Peki Göbekli Tepe neresidir? Gizemi neden bu kadar derindir?”

Göbekli Tepe Muhafızı bir macera romanı olarak adlandırılsa da arkeoloji ve bölgeyi tanıma açısından da bir rehber kitabı niteliğinde sayılabilir aynı zamanda. Hatta kadim dinlere dair de pek çok şey öğreniyoruz bu maceranın içinde. Siz bu romanı nasıl tanımlıyorsunuz?
Dediğiniz gibi Göbekli Tepe Muhafızı, dinler tarihinin, arkeolojinin, dil bilimin ve mistisizmin arka planda derinden işlendiği bir roman. İçinde birçok bilgi bulunduruyor; ancak tüm bu bilgileri Göbekli Tepe’yi ve Milas’ı içselleştirerek vermek istedim. Göbekli Tepe inançlarımıza ve uygarlığımıza dair tüm öğelerin anahtarlarını bulabileceğimiz, üzerinde derin manevi örtüsü olan bir yer. İstedim ki romanımı okuyan Göbekli Tepe’yi de anlasın ve kendinden bir parça barındıran bu eşsiz tapınaklarla köprü kursun…

Dünyadaki en eski heykel

Göbekli Tepe Muhafızı olarak adlandırdığınız Urfa Heykeli’nden biraz bahsedebilir miyiz? Heykelin kurgunuzdaki yeri de ayrıca önem taşıyor, hatta kilit noktalarından biri diyebiliriz… 
Urfa Heykeli’nin Urfa merkezindeki bir inşaat sırasında bulunduğu söyleniyor ancak nasıl ortaya çıktığını kesin olarak bilemiyoruz.  Bu heykel şimdiye kadar dünyada bulunan en eski heykel ve şu an Urfa Müzesi’nde sergileniyor. Bu heykelin romanda yer alması da dediğiniz gibi ayrı bir önem taşıyor. Kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Göbekli Tepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Klaus Shmidt, tapınakları çevreleyen 12 adet ve merkeze konumlanmış 2 adet T başlı dikilitaşların kutsala ait olduğunu, yani insan olmadığını söylemişti. Göbekli Tepe’de bulunan çok az sayıda heykelin ise kutsalı koruyan muhafızlar olduğu düşünülüyor. Urfa Heykeli aslında Göbekli Tepe kazı alanında bulunmuş bir heykel değil; ama buna rağmen romanın merkezine Urfa Heykeli’ni yerleştirdim. Çünkü tüm fiziki özellikleriyle muhafızlığı taşıyor bu heykel;  ağzı yok ve bu da onu kadim sırları sonsuza kadar saklayacak olan eşsiz bir heykel olarak konumlandırmamı sağladı. Obsidiyen taşından yapılmış simsiyah gözleriyle de hakikati görüyor sanki ancak susuyor…

Romana baktığımızda sanat tarihi uzmanı yazmış hissine kapılıyorsunuz. Oysa yaptığınız iş çok başka… Nasıl merak saldınız bu konuya? 
Evet, ben aslında uzun yıllar perakende ticaretinin değişik alanlarında çalıştım ve pazarlama alanında yöneticilik yaptım. Fakat benim için Jared Diamond’ın içeriğini “coğrafya kaderdir” olarak tanımlayabileceğim “Tüfek, Mikrop ve Çelik” adlı kitabını okumam bir dönüm noktası oldu. Halkların gelişmişlik farklarını tarım devrimine kadar giderek araştıran bu eşsiz kitaptan çok etkilendim. Diamond beni insanlığın geçmişi üzerine ilk kez düşündürdü. Ve merak etmeye başladım… Zaten ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Şehir Planlama Bölümü’nü okurken bir yandan da arkeoloji dersleri almıştım.  Yani konuya ilgim zaten vardı ama Diamond’ın kitabı ile ilgim daha da pekişti… Tarih okumak, yaptığınız iş ne olursa olsun insanın bakış açısını genişletiyor ve yaptığınız işlere de yansıyor. Bu anlamda böyle bir roman yazmak için tarihe dalmış olmaktan çok büyük zevk duydum. Romanda yazdığım gibi “Tarihini anlamayan kendini, tarih bilmeyen de insanlığı anlamaz.”

Dinler tarihine dayanıyor

Bütün bu maceraların kökeninde aslında kadim dinler yatıyor. Ve dinler tarihi hakkında da bilgi almak mümkün romanda. Bunun nedeni nedir?
Önce de belirttiğim gibi Göbekli Tepe bir yerleşim yeri değil. Burası Taş Çağı’nda, 200 kilometrekarelik bir alanı kapsayan, ortak inançları etrafında toplanmış avcı-toplayıcı toplulukların din merkezi. Henüz tarıma geçilmemiş, çanak çömlek icat edilmemiş, hayvan evcilleştirmemiş ve yerleşime geçilmemişken, bu toplulukların inanç etrafında birleşerek böylesi devasa tapınaklar yapmış olması hepimizi düşündürdü. Klaus Shmidt “Yerleşimden önce tapınak vardı” demişti. İnsanlık her şeyden önce inanç etrafında toplanmıştı ve öğrendiğimiz en eski tapınaklar burada. Günümüz inançlarına dair anahtarların da burada olduğunu düşünüyorum. Haliyle bu bölgeyi yazarken de dinler tarihinden kopuk bir hikâye kurgulanamazdı.

Romanın sonunda okura sunduğunuz mistik bir mesaj var. Bu mesajdan da bahsedebilir miyiz? 
Romanda Göbekli Tepe’den “hiçbirimizin diğerinden farkının kalmadığı yer” olarak bahsettim. İnsanların ortak bağlarını değil, farklılıklarını düşünmeye başladığı dönemler hep acı verici olmuştur. Kaldı ki uygarlıklar, tek bir halkın mucizesi olarak sıfırdan ortaya çıkmamıştır… Göbekli Tepe,  bunun en güzel kanıtı. Aslında hiçbirimizin diğerinden farkının kalmadığı bir yer orası…


Yorum bırakın

Kendini Yalnız ve Öteki Hisseden Herkese … Radikal Kitap

http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/oteki-ve-yalniz-hisseden-herkese-410855

“Öteki ve yalnız hisseden herkese”

Tarih, teknoloji ve mistisizmi buluşturan Göbekli Tepe Muhafızı, okuru, Kamil karakterinin macerasına ortak ediyor.

05.12.2014 01:10

SAADET YAŞAR

“Öteki ve yalnız hisseden herkese”

Milas’ta yaşayan son Musevi olan Kamil’in, Göbekli Tepe’nin izini sürerken yolunun Ada’yla karşılaşması ise hayatının gidişatını değiştiriyor. Kitabın yazarı Yonca Eldener’le konuştuk…

Bu romanı yazma fikriniz nasıl oluştu, karakterler nasıl ortaya çıktı?
Arkeoloji ilgi alanım olduğu için Göbekli Tepe’yi de içine alan bir roman yazmak üzere kesin kararımı üç yıl önce vermiştim. Romanı Milas’tan başlattığımda ise kurgu açısından çok zor bir yola girmiştim. Bu iki eşsiz coğrafyayı ve binlerce yıllık tarihi birleştirecek ipuçlarını takip ederek yol aldım. Romandaki kahramanlarım da araştırmalarım sırasında ortaya çıktı. Milas Uzunyuva hakkında yazmayı düşündüğüm arkeolojik alandı ve burası eski Yahudi mahallesiydi. Terk edilmiş evlerin içinde bir macera başlatabilmek için ismi Kamil olan, yalnız ve evden çalışan Musevi bir bilgisayar korsanı yarattım. Kamil’in annesi Eren ise Karca dilini çözmek için hayatını adamış bir dil bilimci oldu. Ve tabii Kamil’in peşine düşen Harranlı Ada’yı yarattım. O çok kararlı, meraklı ve inatçı bir haciz avukatı.

Göbekli Tepe bir dünya mirası. Romanınız içerisinde konumlandırırken nelere dikkat ettiniz?
Göbekli Tepe sıradan bir yer değil. Burasıyla ilgili yazılacak bir romanın bu eşsiz yere layık olması gerekir. Bunun yükü hep üzerimdeydi. Bu yüzden ciddiyetle araştırma yapmak kaçınılmazdı. Klaus Schmidt’in araştırmalarını çalışmalarımın merkezine koydum çünkü en doğru kaynak kendisinin bilimsel araştırmalarıydı. Ancak Göbeklitepe’nin bir de manevi tarafı var ve bunu yazabilmek, insanı anlamak adına çıkılan bir yol olduğu için meşakkatli. Ben Göbekli Tepe’de tarihin sıfır noktasından günümüze baktım ve kendime insanlık olarak neyi daha iyi yapabilirdik sorusunu sordum sanırım.

Kamil farklı bir karakter. Günümüz özelliklerini taşıyan, mesleğiyle de tabii bir karakter. Toplum içerisinde temas ettiği noktalar neler sizce?
Kamil Milas’ta kalan son Musevi. Üstün zekalı ve oldukça da yakışıklı. Hem farklı olmanın, hem de yalnızlığın sıkıntısını çekiyor. Buna güvensizliği de eklenince özgürlüğü sanal dünyada yaşamaktan başka bir çıkış yolu bulamıyor. Bu kendini anlaşılamayan, öteki ve yalnız hisseden herkese dokunuyor diye düşünüyorum.

Edebiyat, tarih, mistisizm, din, teknoloji gibi birçok disiplinden faydalanan bir roman olmuş. Bu çok disiplinli çalışmanın sizi zorlayan tarafları neler oldu?”
Çok farklı konularda okumam ve ilgili kişilere danışmam gerekti. Okuyucunun kolaylıkla fark edemeyeceği ancak araştırılması gereken çok fazla detay oldu bu yüzden. İlk bölümde bilgisayar korsanı Kamil, annesini Musevi mezarlığında defnedip eve geliyor ve taziyeleri kabul ediyor. İlk yazdığım haliyle Kamil’in peşinden mezarlığa ellerinde su kapları olan çocuklar geliyordu. Sonra Musevilerin mezara su dökmediklerini öğrendim ancak definden sonra çeşmede ellerini yıkamaları imdadıma yetişti. Bunun gibi yüzlerce detayı doğru biçimiyle yazmaya çalışmak oldukça zor oldu benim için.


1 Yorum

İnsanı İnsan Yapan Unsurlar Değişmedi …

http://www.gazeteciler.com/roportaj/insani-insan-yapan-unsurlar-degismedi-83358h.html

RÖPORTAJ

‘İnsanı insan yapan unsurlar değişmedi!’

'İnsanı insan yapan unsurlar değişmedi!'

Haber
Sayım Çınar, yeni romanı Göbekli Tepe Muhafızı ile raflarda yerini alan Yonca Eldener ile konuştu.

GAZETECİLER.COM – ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR
 sayimc@superonline.com

Sayım Çınar, yeni romanı Göbekli Tepe Muhafızı ile raflarda yerini alan Yonca Eldener ile konuştu. Edebiyata, arkeolojiye, Anadolu’nun gizemlerine dair zengin bir söyleşi okuru bekliyor.

GEÇMİŞİN KAPILARINI ZORLAYAN BİR YAZAR

Göbekli Tepe’yi merkeze alan, polisiye dozu yüksek bir kitaba imza attınız. İlk olarak bu hikayeyi yazmaya nasıl karar verdiğinizle başlayalım. 

Arkeoloji merakım hep vardı. Antik kentlerin tiyatrolarında sahnede çokça şarkı söylemişliğim var. Her zaman eskiye çekildim.

Önemli ve riskli bir konu Göbekli Tepe, saha araştırması yaptınız mı, gidip gördünüz mü? Neler hissettiniz, mistik bir yolculuk olmalı yaşadığınız.

DenemeSöylediğiniz çok doğru. Göbekli Tepe tapınakları o kadar eskiler ki, karşılaştırma yapabileceğimiz başka bir yer yok. İnsanlığın bu dönemi hakkında bilinenler çok az. Üstelik bildiklerimize sürekli yenileri ekleniyorken, kapıları ardına kadar açık bırakmalı. Roman Milas’ta başlayıp Göbekli Tepe’de bitiyor. Saha çalışması yaptım ama zaten bu bölgelere roman yazmaya karar vermeden önce de gitmiştim. Romanda geçmemesine rağmen arkeolojik bir kazıyı yakından görmek için Truva’ya da gittim örneğin. Bir yeri ziyaret ettiğinizde merak etmeye başlıyorsunuz. Bu anlamda benim yolculuğum daha fazlasını öğrenme arzusuydu. Hikaye anlatıcısı gözüyle bir dünya yarattım.

Dan Brown’un Da Vinci Şifresi gibi yarı gerçek yarı kurgu, tarihsel ve mekansal gerçekleri içeren polisiye romanlar tüm dünyada çok okunuyor. Göbekli Tepe’nin hikayesi de son derece ilginç. Yurtdışına açılmayı, kitabınızı tercüme ettirmeyi düşünüyor musunuz?

Dan Brown ilgi görüyor çünkü kitaplarının arkasında muazzam bir araştırma var. Bir çok bilgiyi maceranın akışında öğreniyorsunuz. Üstelik gerçek sokaklarda yürüyor, gerçek binalarda geziniyorsunuz. Bu daha fazlasını öğrenmek için sizi kamçılıyor. Onun kitaplarını okurken romanın geçtiği mekanları internetten araştırdığım çok oldu. Göbekli Tepe de bu anlamda sayısız yazara ilham verecektir. İngilizce çeviri konusuna gelince çalışmalara başladık.

BELKİ DEVAMI GELİR KİTABIN BELKİ DE SENARYOYA DÖNÜŞÜR

Ezoterizm, gizem dinleri ilgi alanınız mıydı yoksa bu kitapla birlikte mi ilginizi çekmeye başladı?

Gizem her insanın içinde merak uyandırıyor diye tahmin ediyorum. Benim için gizem bu kitabın bir parçası olarak ilgi çekiciydi.

Kitabın devamı gelecek mi? Sonuçta bir seri olmaya çok müsait kitap da konu da. 

Bu kitap da kahramanı da yolculuğunu tamamladı gibi geliyor bana ancak neden olmasın? Bir senaryoya da dönüşebilir belki.

Deneme

TÜRKİYE’DE POLİSİYENİN ÇITASI ÇOK YÜKSEK

Türkiye’deki polisiye roman ortamını nasıl görüyorsunuz? Ahmet Ümit, Algan Sezgintüredi gibi önemli polisiye yazarları var, kadınlar ise çok girmiyor bu edebi alana. Siz bu bakımdan da bir ilk sayılıyorsunuz. 

Ahmet Ümit ve Algan Sezgintüredi çıtayı çok yukarı taşıyan yazarlar. Benim için ise işin araştırma kısmı çok heyecan verici.

Son dönemde içinde inanç ve gizem olan kitaplar popülerlik kazandı, hatta kişisel gelişim kitaplarında bile dini motifler görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanların manevi arayışına bağlıyorum. Benim romanım bunun neden kaynaklandığına dair bir kişisel yorumdur. Göbekli Tepe sorusu insana dair bir sorudur. Yarattığımız medeniyetin iyi ve kötü tarafları üzerine bir durup düşünmek istedim. Özellikle doğa ile olan ilişkimizi üzerine düşünüyorum.

DenemeİNSANI İNSAN YAPAN ÖZELLİKLER DEĞİŞMİYOR

Romanınızda bir yandan binlerce yıllık kadim inançlar bir yandan da modern dünyaya ait motifler var. Bilgisayar, cep telefonu kullanıyor karakterler. Zamanları birbirine bağlamak zor oldu mu?

Aslında hiç olmadı. İnsanı insan yapan unsurlar çok da değişmedi. Sümer tabletlerinde bir katip okulu öğrencisinin, babasından onu kötü çivi yazısı yazdığı için azarlayan hocasını eve davet etmesini ve hocasının gönlünü almasını istediğini okuyorsunuz. Her şey bu kadar aynı kalabiliyor.

Son dönemde yazarlar romanlarının geçtiği yerlere kültür turları düzenliyor, romanlarını okuyucularla bir kez daha yaşıyor. Sizin de böyle bir planınız var mı?

Neden olmasın?

2014 yılı edebiyat ortamını bir yazar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? 2015 yazarlara neler getirecek, beklentileriniz neler?

Türkiye birçok güzel ve değişik eser üretiyor. 2015 yılında da bunun devam edeceğini düşünüyorum.

DenemeYENİ MERAK KONUM JEOLOJİ
Yeni roman çalışmanız var mı, okurlar yeni dönemde sizden ne tarz bir çalışma beklemeli?

Son dönemde jeolojiyi çok merak eder oldum. Bu konuda öğrenmek istediğim çok şey var. Bu yüzden bunun yazacağım bir maceranın bir yerinden yüzeye çıkacağını düşünüyorum. Ve yeni konular hakkında araştırma yapmak benim için en büyük itici güç. Bu yüzden taahhüt edeceğim tek şey çok akıcı ve bilgilendirici bir roman olacağı.